01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / Cihad Ruhunun Filizlendiği Topraklar
Cihad Ruhunun Filizlendiği Topraklar

Cihad Ruhunun Filizlendiği Topraklar Ahmet VAROL

Zalimlerin Maskelerinin Düştüğü Cihad Ruhunun Filizlendiği Topraklar

 

 

Filistin’de yaşananları anlayabilmek ve doğru teşhis yapabilmek için meseleyi iyi kavramak ve doğru bir tahlil yapmak gerekir. Meseleye aklın ve vicdanın değil de küresel emperyalizmin ve çağın diktatörlerinin penceresinden bakanlar akla karayı birbirine karıştırarak atı çalınanı at hırsızı olarak lanse edebiliyor. Ne yazık ki çağımızda küresel emperyalizm aynı zamanda zihinleri bulandırmada işe yarayacak araçlara sahip olduğundan hakikatin peşine düşme zahmetine katlanmayanları yanıltması zor olmuyor. Bunu başarabilmesi de zihinlerin işgal edilmesinden kaynaklanan bir sorundur. Zihinlerin işgali ise toprakların işgalinden daha tehlikeli bir durumdur.

Filistin’de siyonist işgale son vermeyi bir ideal olarak kabul eden ve çalışmalarını bu ideale göre programlayan İslami Direniş Hareketi (Hamas)’ın askeri kanadı niteliğindeki İzzettin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı başlattığı ve Aksa Tufanı adını verdiği harekat bütün dünyada sarsıntıya neden oldu. Öyle ki bu hadisenin arkasından yaşanan gelişmeler tüm dünyada olan bitenlerin ikinci plana itilmesine ve gölgede kalmasına neden oldu. Çünkü küresel emperyalizm açısından büyük bir önem arz eden ve özenle korunan Siyonist işgalin geleceği konusunda ciddi endişeler ve telaş hasıl oldu. O yüzden başta emperyalizmin başını çeken ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere küçüklü büyüklü bütün zulüm güçleri harekete geçti.

Siyonist işgal rejiminin, kendisinin geleceğini tehdit eden bir direniş karşısında şiddeti ve zulmü son raddesine kadar, ölçüsüzce, bütün ahlaki ve hukuki değerleri ayaklar altına alarak kullanmasına fırsat verilebilmesi için en başta Filistin’in işgalden kurtarılması için mücadele eden direniş aleyhine medya alanında çok yönlü bir savaş başlatıldı.

Olayın 75 yıllık kısmı siyonist terör devletine, 31 yıllık  kısmı da Büyük Britanya Krallığı’na yani İngiliz emperyalizmine ait olan 106 yıllık işgal gerçeğiyle ilgili tarihi arka planı, bu süre içinde bir halkın toptan mağdur edilmesi ve kesintisiz bir şekilde devam eden katliam, tehcir, baskı, şiddet, toprak gaspı, esir alma kısacası zulmün akla gelebilecek her türünü kapsayan çerçevesi unutularak 7 Ekim’de gerçekleştirilen harekat hiçbir gerekçesi olmayan haksız bir eylem gibi lanse edildi.

İşgal rejiminin zindanlarında yıllardan beri esaret altında olan, içlerinde kadınların, çocukların ve ağır hastaların da bulunduğu 5 binden fazla insanın sadece vatanlarının işgal altında olmasını kabullenemedikleri için insanlık adına utanç verici ortamlarda rehin tutulmaları hiç kimsenin ilgisini bile çekmezken, onların özgürlüklerine kavuşturulması amacıyla siyonist işgalcilerden 250 civarında şahsın “rehin alınması (!)” bütün dünyayı ayağa kaldırdı.

Siyonist işgalciler Batı Yaka bölgesinde her gece sabaha doğru yüzlerce eve kapıları kırarak baskın düzenlerken, kadınları gece kıyafetleriyle uygun olmayan ortamlarda ve saatlerde yataklarından kaldırıp aşağılarken, çocukların kafalarına silahların namlularını dayayıp onları tehdit ederek kriz geçirmelerine neden olurken kimsenin ilgisini çekmiyordu ve onların istisnasız her gece gerçekleştirdikleri bu vahşet kimsenin kılının kıpırdamasına bile neden olmuyordu. Ama Filistinliler işte bu zulmün ve vahşetin artık son bulması talebiyle bir sabah üstelik insanların uykuda oldukları saatte değil gün aydınlandıktan sonra, Filistinlilerden zorla gasp edilmiş araziler üzerine kurulu Yahudi yerleşim merkezlerine baskın düzenleyip tepkilerini ortaya koyunca çağın bütün despotik güçleri ayağa kalkarak siyonist işgalcileri teselli etmeye, “Biz burada, sizinle birlikteyiz!” diye mesajlar vermeye başladılar.

Ama dediğimiz gibi böyle bir eylem karşısında bu derece telaşa kapılmalarının ve harekete geçmelerinin asıl sebebi Filistin direnişinin işgalci siyonistlere vurduğu darbenin etkisinin ortadan kaldırılamaması durumunda siyonist işgalin geleceğinin tehlikeye düşeceği korkusuydu.

Çünkü İslam coğrafyasının tam merkezine yerleştirilmiş bir karakol ve sırtına saplanmış bir hançer niteliğindeki siyonist işgal onlar için büyük bir önem taşımaktadır. Bu topraklarda bir siyonist işgal yönetiminin oluşturulması Batı emperyalizminin özel bir projesidir. Bundan dolayı ABD Başkanı Biden yıllar önce söylediği sözü Aksa Tufanı sonrasında yaptığı açıklamalarda tekrar etme ihtiyacı duymuş ve; “Eğer bir İsrail olmasaydı, bizim onu icat etmemiz gerekirdi.” ifadesini kullanmıştır.

Ama bu sözü söyleyen Biden’ın, İsrail’in Yahudi insanlar için güvenli bir ortam olduğu iddiası ise emperyalist politikaların üstünü örtme amaçlı bir manipülasyondan başka bir şey değildir ve realiteye tamamen terstir. Çünkü işgal altındaki Filistin toprakları, siyonist işgal rejiminin kurulduğu günden bu yana yani 75 yıldan beri Yahudiler için hiçbir zaman güvenli bir ortam olmamıştır. Hatta ondan önce “İsrail” adında bir karakolun oluşturulması aşaması sayılan İngiliz işgali döneminde de Yahudiler için güvenli bir ortam olmadı. Ondan dolayı Siyonist işgal rejiminin yaptığı tüm teşviklere rağmen yine Yahudilerin büyük çoğunluğu işgal edilen topraklara yerleşmeyi tercih etmemiş, edenler de tehlike anında kaçabilecekleri ikinci bir yurtlarının olması için mutlaka bir başka ülkeden vatandaşlık hakkına sahip olmaya özen göstermişlerdir.

Bu topraklarda en çok Yahudi nüfusun oluştuğu dönem Hitler’in Nazizm fırtınasının estirildiği, Yahudilerin Avrupa’dan sürgün edildiği dönemdir ki o zaman da gidecek başka yerleri olmadığından İngilizlerin sağladığı imkanlardan yararlanarak bu topraklara göç etmeyi tercih etmişlerdir ve bu yolla bir “İsrail” icat edilmiştir. Yani arka planda İngiliz emperyalizmi, Hitler Nazizmi ve uluslararası Siyonizm arasındaki kirli ve karanlık işbirliğini görürsünüz.

Orada küresel emperyalizmin, yahudi toplumun mağduriyetini istismar etme politikasına dayalı bir ırkçılık türü olan uluslararası Siyonizm ideolojisiyle işbirliği yaparak “İsrail” adında bir karakol inşa etmesinin asıl amacı İslam coğrafyasını gözetlemek, bu coğrafyaya yönelik fitne politikalarını organize etmek, gayri İslami yapılanmaların kalıcılığını sağlamak ve buna benzer stratejileri yönetmede bir merkez oluşturmaktır.

İşte bundan dolayı İsrail çağdaş emperyalizm açısından son derece önemlidir. O, bir bakıma emperyalizmin bekçi köpeği konumundadır. Ondan dolayı başkalarına yasaklanan uygulamaların birçoğu ona serbest kılınmıştır. İslam coğrafyasının bütün noktalarına uzanabilmesi için de zinciri hep uzun tutulmuştur.

Yine bu sebepledir ki çağdaş emperyalizmin bütün despot güçlerinin maskeleri Filistin gerçeği karşısında düşmektedir. Başka yerlerde demokrasi ve insan hakları havarisi kesilen, kendilerince yöneticileri savaş suçlarından dolayı yargılamak için mahkemeler kuran, insan haklarıyla ilgili sorgulamalar yapmak için uluslararası mahkemeler kuran, bunun için beyannameler yayınlayan, sözleşmeler imzalayan çağın despotları siyonist işgal rejimi karşısında bunların hepsini geri plana itmektedir. Eğer siyonist işgalci sivilleri öldürüyorsa onlara göre işgalci siyonist nefsi müdafaa yapıyor, silahsız siviller suçludur! Hastaneleri kuşatmaya almak, buralara saldırmak ve buraları basmak savaş suçudur. Ama siyonist işgalci açısından öyle değildir. Çünkü Siyonist işgalciler, hastaneler askeri amaçla kullanılıyor diyorsa çağın emperyalistlerine göre tabii ki Siyonistler haklıdır, hastaların ve onlara hizmet verdikleri için saldırıya maruz kalan doktorların, hemşirelerin haklı çıkarılması beklenemez. İşgalci siyonist savaşlarda kullanılması yasak bombalar kullanmışsa çağın despot güçlerine göre yine onu haklı saldırıya uğrayanı suçlu ilan etmek gerekir. Saldırılarda ölenlerin yarıdan çoğunun çocuk olması ise onlar açısından normal sayılır. Böylesine zorlu bir savaşta çocukların “bu kadarcık (!)” zarar görmesini de biraz anlayışla karşılamak gerekir!

Bu itibarla işgal edilmiş Filistin topraklarında sadece Siyonist işgal güçlerinin savaştığını zannetmek şimdiye kadar zaten büyük bir yanılgıydı. Öyle olduğu 7 Ekim tarihinde başlayan hadiselerle birlikte artık herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak derecede açık ve net bir şekilde görüldü. O yüzdendir ki o topraklarda siyonist işgale karşı savaşanlar çağın tüm despot güçlerine ve küresel emperyalizmin hesaplarına karşı savaşmaktadır.

Şu var ki o topraklar sürekli cihad ruhunun yeniden filizlendiği ve insanlığın silkinmesine, özellikle de İslam dünyasının toparlanıp kendine gelmesine vesile olan büyük çaplı hadiselerin yaşandığı topraklar olmuştur.

Küresel emperyalizm ve onun himayesi altında varlığını sürdüren siyonist işgal rejimi o topraklarda bugüne kadar direniş ateşini hiçbir zaman söndüremedi. Dolayısıyla bugün Gazze’nin tümünü yerle bir etme gibi bir planla ortaya çıkmasına rağmen direniş ateşini söndürerek kendisine yönelen tehlikeleri yok etme iddiasında bulunurken gerçekleri değil hayal dünyasında gördüklerini konuşmaktadır.

Siyonist işgalci bu tür hayallerini 2005’te Gazze’den çıkarılmasından sonra bu bölgeye yönelik olarak gerçekleştirdiği geniş çaplı operasyonlarının tümünde dile getirmişti ve her keresinde gayet iddialı olmuştu. Ama hiçbirinde bunu başaramadığı gibi direniş onun karşısına hep bir öncekine nispetle daha güçlü bir şekilde çıktı.

Şunu da unutmamak gerekir ki nasıl siyonist işgal küresel emperyalizmin bir karakolu ise ve bu yüzden tüm emperyalist güçler adına savaştığı iddiasında bulunma hakkını kendinde görebiliyorsa, Netanyahu Batılı dostlarına, “Bu sadece bizim değil sizin de savaşınızdır!” diyebiliyorsa, Filistin de tüm Müslüman halkların ve mazlumların bir ribat noktasıdır. Orada işgale ve çağın zulüm güçlerine karşı savaşanlar sadece kendileri için değil hepimiz için bütün İslam alemi hatta dünyanın bütün mazlum halkları için savaşmaktadır.

Dolayısıyla Müslüman toplumların oradaki direnişe sahip çıkma ve destek verme konusunda, çağdaş emperyalist güçlerden çok daha duyarlı ve çok daha gayretli olmaları gerekir. Belki emperyalist güçler teknolojik yönden bir silah üstünlüğüne sahip olabilir ama İslam aleminin iman duyarlılığı ve dayanışma gücünün onların teknolojik üstünlüklerini dize getirmesi mümkündür. Bunun için herkesin ne yapabileceğini düşünmesi ve elinden geleni de yapması gerekir.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul